Sherlock Holmes, Sir Arthur Conan Doyle tarafından dünya edebiyatına kazandırılan ünlü bir İngiliz kahramanı. Dedektif olan Holmes, yardımcısı Wilson ile birlikte gizemli olayları farklı yöntemleriyle çözmesiyle tanınıyor. Bugüne kadar onlarca kez beyazperde ya da televizyon dizilerinde (tam liste burada) karşımıza çıkan bu ilginç karaktere son 3 yıldır Robert Downey Jr. tarafından hayat veriliyor.
Serinin ilk filmi 2009 yılında Guy Ritchie tarafından beyazperdeye aktarılmıştı. Bilmeyenler için söyleyeyim: Ritchie tam bir İngiliz fırlaması ve filmlerinde bu fırlamalıklarından eserleri görmek mümkün. Bir dönem ünlü şarkıcı Madonna ile evlenen yönetmenin Snatch gibi sinema tarihine geçmiş filmleri bulunuyor.
Geçtiğimiz günlerde ShiftDelete.Net ekibi ile serinin ikinci filmi olan Sherlock Holmes: A Game of Shadows’u izleme imkanı bulduk. Sinemanın büyülü atmosferi, Robert Downey Jr. ve Jude Law’ın oyunculukları, Guy Ritchie’nin alaycı tarzı ile birleşince her zamanki gibi harika bir iş çıkmış ortaya.
Öncelikle belirteyim güzel bir senaryo var elimizde. Zaman zaman aksiyon, zaman zaman duygusallık, zaman zaman da hüzün olsa da kendini izlettiren bir film A Game of Shadows. Bunda oyuncuların ve yönetmenin payını da unutmayalım tabi. Filmi izlemeyenlere detaylı bilgi vermeden genel karakterlerden bahsedecek olursak:
- Öncelikle Robert Downey Jr. her zamanki gibi muhteşem. Ancak bu ve benzer bir seri haline gelen Iron Man’deki Tony Stark karakterinde olduğu gibi kendini beğenmiş, ukala ve bir o kadar da kendinden emin bir oyunculuğu var. Fakat bence bunu değiştirmesi gerekiyor artık. Çünkü filmler farklı olsa da hep aynı adamı izliyor olmak sıkıcı olabiliyor zaman zaman (en azından benim fikrim böyle). Yani bu filmdeki Sherlock Holmes karakteri ile Iron Man’daki Tony Stark arasında bir fark yok. Mekan ve zaman farklılıklarını çıkarırsanız aynı karakter olduğunu görürsünüz. Bu bence oyuncunun dikkat etmesi gereken bir nokta.
- Jude Law gerçekten güzel oynamış. Ana karakterin yanındaki adamı oynamak her zaman kolay değildir. Ana karakter sizi ezebilir ki bu çok da uzak olmayan bir ihtimaldir. Kişisel fikrim rolünün altından başarı ile kalkmış Law. Zaten karakter oyuncusu olduğundan bunu bekliyordum ama sonucu görmek de gerekiyordu.
- Diğer rollerdeki oyuncular da müthiş. Ben özellikle Holmes’un azılı düşmanı rolündeki Jared Harris’i özellikle beğendim.
- Yönetmen yine döktürmüş. Kendine has üslubu olan Ritchie, bol aksiyonlu, patlamalı çatlamalı sahnelere imza atmış. Filmi zaman zaman soluksuz izliyorsunuz ki aksiyon olarak bazı sahnelerin abartıldığını da söyleyebilirim.
- Filmle ilgili eleştirdiğim bir sahne var: 1800’lü yıllarda Avrupa’da geçen hikayede bölge ülkelerinin temsilcilerinin bulunduğu bir konferans yapılıyor. Ama Osmanlı temsilcilerini göremedim. Ki bence mutlaka olması gerekiyordu. O dönemin şartlarında Osmanlı’nın olmadığı bir konferans bana pek mantıklı gelmedi. Her zaman olduğu gibi ‘gözlerinden kaçmış’ diyelim.
Çok iyi haber ya sevindim 🙂