close

Hepimizin bildiği bir kural vardır: Işık varsa fotoğraf da vardır. Teknoloji yardımı ile bu kuralın sınırlarını esnetmek mümkün.

Fotoğraf Yunanca Photos yani Işık, Graph yani çizmek kelimelerinin birleşiminden oluşur. Işıkla çizmektir fotoğraf. Fotoğrafçı elindeki ışığı kullanarak aslında bir resim çizer. Anlatmak istediği mesajı ışık yardımı ile verir.  Dolayısı ile ışığın olmadığı ya da az olduğu yerlerde fotoğraf çekmek her zaman sorun olmuştur.

Özellikle filmli fotoğraf makineleri çağında akşam saatlerine girildikten sonra fotoğarf makineleri çantalara girerdi. Gerçekten de o dönemlerde gece fotoğraf çekmek ya çok zor ya da imkansız bir olaydı. Dijitale geçildiğinde ise bu çizgi biraz esnetildi. Güneşin batışına yakın çantalara giren fotoğraf makineleri biraz daha kullanılır hale geldi. Artık güneş battıktan 10-15 dakika sonraya kadar kullanmak mümkündü.

Gelişen teknoloji sayesinde fotoğraf makinelerinde kullanılan sensörlerin ışık hassasiyeti önemli oranlarda geliştirildi. Dijital fotoğraf makinelerinde yaygın olarak kullanılan CCD sensörler ışık konusunda pek esnek değillerdi. İkinci bir tür olan ve genelde webcam ve cep telefonu gibi cihazlarda kullanılan CMOS sensörler ise yeteri kadar gelişmiş değillerdi. Her iki sensör türünün arasındaki en önemli fark ise CMOS’un ışık hassasiyet aralığının CCD’ye göre daha gelişmiş olması idi. Ancak CMOS sensörlerin önünde almaları gereken uzun bir yol vardı. Ayrıca CMOS sensörler CCD muadillerine göre daha maliyetli idiler.

Başını Canon’un çektiği üreticilerden bazıları kendi CMOS sensörlerini üretmeye karar verdiler. Bu alanda ilk adımı atan markalardan biri olan Canon, üst seviye dijital SLR modellerinde CMOS sensör kullanmaya başladı. Alınan sonuçlar gerçekten çok iyiydi: Gece ya da az aydınlatılmış ortamlarda çekilen fotoğrafların en önemli sorunu olan Gren (Noise) kabul edilebilir sınırlar içerisinde kalmaya başladı. 1600 ve hatta 3200 ISO değerinde bile sorunsuz fotoğraflar çekilebilir hale geldi. Yıllar içinde kendini geliştiren Canon, CMOS sensörleri en başarı ile kullanan markalardan biri oldu.

Büyük boyutunu görmek için tıklayın

Öte yandan Canon’u takip eden  Sony gibi üreticiler de ürünlerinde CMOS sensör kullanmaya başladılar. Nikon gibi Sony’den sensör alan markalar da belli bir süre sonra CMOS sensörlere geçtiler. Artık makul üretim maliyetlerine ulaşabilen CMOS sensörler giriş seviyesi dijital SLR modellerde bile kullanılır hale geldi. Örneğin Canon, uzunca bir süredir giriş seviyesi dijital SLR modellerinde CMOS sensör kullanıyor. Benzer şekilde Sony ve Nikon da modellerinde CMOS’a dönüş yaptılar.

CMOS rekabeti öyle bir boyuta geldi ki artık Bas-Çek adı verilen kompakt modellerde de CMOS sensör kullanılmaya başlandı. İlk örneklerden biri olan Canon PowerShot SX110’u takip eden birçok model de piyasaya sürüldü. Özellikle ışığa karşı esnek bir hassasiyete sahip olan CMOS sensörün önümüzdeki yıllarda CCD’nin yerini alacağını düşünmek pek de yanlış bir yorum olmaz.

Büyük boyutunu görmek için tıklayın

GECE GELEN ESNEKLİK
Teknolojinin gelişmesi ile birlikte ışığa olan ihtiyacın da azalması fotoğrafçılara, neredeyse karanlık ortamlarda bile fotoğraf çekme imkanı sunmaya başladı. Özellikle CMOS sensörler bu anlamda kullanıcıya büyük bir esneklik sağladı. Gece yapılan spor karşılaşmaları, sokak lambaları, bina aydınlatmaları bile gece çekimlerinde mümkün hale geldi. Yüksek ISO değerlerinde bile kabul edilebilir gren aralığını korumayı başaran bu yeni nesil dijital fotoğraf makineleri yeni bir tür fotoğrafçılığın gelişmesine önemli katkılar sağladı.

Normalde ISO 1000’den sonra ortaya çıkan gren ya da kumlama, gelişen teknoloji yardımı ile 1600, 3200 hatta 6400 değerlerinde bile kabul edilebilir sınırlar içinde kaldı. Gece ya da yapay ışıkta yapılan çekimlerde imdadımıza yetişen ISO artık beraberinde gren sorununu da getirmemeye başladı.

YAŞANMIŞ ÖRNEK
İsviçre’de her yıl düzenlenen Fasnacht Festivali gecenin 4’ünde şehrin bütün ışıklarının tamamen kapatılması ile başlıyor. Ellerinde fenerleriyel geçit töreni yapan katılımcılar, özel kostümleri ve zifiri karanlıkta parlayan ışıkmlandırılmış süslemeleri ile dikkat çekiyorlar. İşte böyle bir ortamda yanımda iki adet fotoğraf makinesi ile çekim yapmaya başladım. Biri Nikon D300, diğeri ise Nikon D70. D300 CMOS, D70 ise CCD sensöre sahip. Bir süre sonra D70 ile fotoğraf çekemediğimi çünkü ışık koşullarının yeterli olmadığını gördüm ve D70’i ne yazık ki çantama koymak zorunda kaldım.

Bu örnekte CMOS sensörü olan D300 ile yüksek ISO yardımı ile makul enstantane ve diyafram değerlerine ulaşabildim. Eğer böyle bir fotoğraf makinem olmasaydı muhtemeleno şartlarda grensiz fotoğraf çekmem mümkün olamazdı.

Büyük halini görmek için tıklayın

TERCİH EDİLEBİLECEK FOTOĞRAF MAKİNELERİ
Işık esnekliği gelişmiş bir dijital SLR fotoğraf makinesi arıyorsanız birkaç tavsiyede bulunabilirim: Canon EOS 40D, Nikon D300 ve Olympus E-3 yüksek ISO değerlerinde bile kabul edilebilir gren seviyelerini koruyan modellerden bir kaçı. Sony Alfa 700 ve Pentax K20D de nisbeten kabul edilebilir sınırlar içinde olan diğer iki model.

Işık eşittir fotoğraf. Bunu hiç unutmayın. Ancak gelişen teknolojinin de sınırları her geçen gün zorladığınızı da aklınızdan çıkarmayın.

Bu yazı Fotoğraf Dergisi’nin Nisan-Mayıs 2009 sayısında yayımlanmıştır

Tags : CanonccdcmosD300D3000d70dijitalfotoğrafışıknikonözgür çetinsensörteknoloji

Bir yorum yazın